Yüksel IŞIK
SYRIZA DERSLERİ: Komşuda pişer bize de düşer mi?
Yunanistan sandık başına gitti ve liderliğini arkadaşlarının Che-Pras diye seslendikleri Aleaksis Tsipras’ın yaptığı SYRIZA, yüzde 35,5 ile iktidarın kapısını araladı.
Henüz kesinleşmemiş değil ama tek başına ya da ılımlılar ile yapılacak koalisyonla komşunun iktidarı artık sol.
SYRIZA, bize bir şeyi yeniden hatırlatmış ve iki şeyi kanıtlamış durumdadır.
NAMUSLU İNSAN SOLCU OLUR!
SYRIZA’nın hatırlattığı şey, Sabahattin Ali’nin “namuslu insan solcu olur” sözüdür.
Sabahattin Ali’nin, bir tren yolculuğu sırasında okuduğu Upton Sinclair’in ‘Oil’ romanını bitirdikten sonra Rasih Nuri İleri’ye “Bu romanda olanların onda biri doğruysa namuslu bir insan mutlaka solcu olmalıdır” dediği söylenir.
Sağcılık felakettir ve Yunanistan’ın başı bugün belada ise sağ partilerin ve solculuklarını unutup sağcılaşan partilerin uyguladığı “kemer sıkma politikası” adı altındaki vahşet politikasıdır. Bu politika, Yunan halkını yoksullaştırmış; ülkeyi felaketin eşiğine getirmiştir.
SYRIZA, her namuslu insanın içinde yer alacağı namuslu bir politika izleyerek, gidişatın felaket olduğunu söylediği günün üstünden yaklaşık on yıl geçmişti ki Yunanistan halkları tarafından iktidara taşındı.
Bizim için bu gerçeği hatırlamak iyi bir başlangıç olabilir.
KAZANANLAR MÜCADELE EDENLERDİR!
SYRIZA’nın kanıtladığı iki şeyden birincisi sabır ile korukun helva olabileceği gerçeğidir.
Doğru bir politik duruşun halkta bir karşılık yaratacağı muhakkaktır ve SYRIZA bunun çok çarpıcı bir örneğidir.
SYRIZA’nın kanıtladığı diğer şey ise dünyaya soldan bakmanın ne kadar önemli olduğudur. SYRIZA, “mücadele edenler her zaman kazanamayabilir ama kazananlar her zaman mücadele edenlerdir” gerçeğine sarılmış devrimci bir partidir.
İşte bu nedenledir ki sağdan yapılmış hiçbir transfer yok SYRIZA’nın içinde. Dindar ya da dinsiz, inançlı ya da inançsız ayrımı yapmadan herkesi kucaklayan ve herkes için refah öneren SYRIZA, miadı dolmuş sağcı politikacı transferiyle uğraşmamış; onun yerine halkın taleplerine çözüm üretecek devrimci bir politik program geliştirmiş.
SYRIZA, halkın karşısına, Türkiye‘nin çok yakından tanıdığı “kemer sıkma politikaları“nı reddederek çıkmış. Bununla da yetinmemiş; dışarıdan alınan borçların silinmesi gerektiğini programına koymuş.
ELEKTRİK VE DOĞALGAZ BEDAVA OLABİLİR Mİ?
Olur mu?
Neden olmasın?
Nitekim SYRIZA da, 1953’te Almanya için uygulanan borçlarının yarısının silinip diğer yarısının vadesinin uzun vadeli krediye çevrilmesini örnek göstermiş.
Politikaları arasında “Akdeniz’i bir Yunan Gölü haline getirmek” yok ama yoksulluk sınırı altında yaşayan insanlara elektriğin ve doğalgazın bedava verilmesi var.
Bu kadar da değil tabii!
İhtiyacı olanlara gıda ve kira yardımı, ücretsiz sağlık hizmeti, emekli maaşlarının iyileştirilmesi, yoksulluk sınırı altında yaşayanlara ücretsiz ulaşım olanağı ve asgari ücretin 751 Euro’ya yükseltilmesi gibi somut ve gerçekleştirilebilir vaatlerle halkın karşısına çıkmışlar. Elbette çeşitli nedenlerde alınıp geri ödenemeyen banka borçlarının silinmesini kararlaştırmışlar.
İNSANCA YAŞAMAK İÇİN!
Emekli maaşlarını iyileştirmek için 13 milyar Euro’luk bir plan yaptıkları gibi zenginleşmenin vergilendirilmesini de programlarına koymuşlar. Çalışan nüfusun yüzde 25’i kadar işsiz bulunduğunu göz önüne alarak, iki yıl içinde 300 bin kişiye istihdam alanı açmayı planlamışlar.
11 milyon insanın sosyal yardımlarla geçindiği Türkiye solu açısından müthiş bir ilham kaynağı bu durum. Bizimkilerin asgari ücret ve emekli maaşları için sendikaların dile getirdiği somut taleplerini bile sahiplenemedikleri göz önüne alınırsa iktidar olmanın nerelerden geçtiğini anlamak için SYRIZA iyi bir örnek.
En iyisinin bile nereye çeksen oraya gidebilecek “insanca yaşanabilir bir gelir” talebiyle kendisini sınırladığı Türkiye’deki sol partilerin aksine SYRIZA, somut, gerçekleştirilebilir ve anlamlı bir programla çıkmış halkın karşısına. Kazandığı için zafer sarhoşluğuna kapılmamış. İçerde ve dışarıda onurlu bir duruşa sahip olacağına işaret ediyor.
EMEK NASIL KAZANIR?
CHE-pras’ın, “Bugün kazanan varsa o da Yunanistan emek hareketidir. Tüm Avrupa halklarına dayanışma çabalarından dolayı teşekkür ederiz. Yeni Yunan halkı AB içinde yaşanılır ve kabul edilir bir program için pazarlığa hazırdır. Bütünlüklü ve ulusal planlarımızla pazarlık masasına oturacağız. Ülkenin yeniden yapılandırılması çabamız başlayacak ve tahakküm politikalarını kabul etmeyeceğiz. Önceliğimiz kriz dolayısıyla kaybedilen ulusal bağımsızlığımızı, kaybedilen onuru kazanmaktır. AB ile ne çatışmaya gireceğiz ne de boyun eğeceğiz” sözleri yeterince açık değil mi?
Aynı şeyler Türkiye için de geçerli değil mi?
Geçerli ama Türkiye’dekiler halk ile bütünleşmeyi, halkın anladığı dilde konuşmayı aracılara yüklemeyi tercih eden bir politik hattı kurmanın derdindeler.
Sanıyorlar ki “AKP‘nin üç kurucusundan biri“ni, İstanbul Belediye Başkanlığı sırasında yönettiği rantlarla parti kuranları, yıllarca sola küfrettikten sonra Cemaat-AKP restleşmesi nedeniyle Cemaat safların kalmayı sürdüren “Nazlı“ları transfer edince iktidarın kapısı aralanacak.
Sanıyorlar ki “damlaya damlaya göl olur“!
Sabırlı, inançlı, kararlı olmak, siyasetin doğasında vardır ama “yanlış cetvelden doğru çizgi çıktığı” henüz görülmemiştir.
Halkın sorunları, “kerameti kendinden menkul” transferler ile çözülmez.
SYRIZA’NIN AÇTIĞ KAPI!
“Kendi sağındaki güçlerden medet ummak” yerine doğrudan halkın taleplerini vaade dönüştüren SYRIZA deneyimi de göstermiştir ki somut sorunlara yönelik somut çözümler üretilmelidir. Örneğin SYRIZA’nın 751 Euro’ya çıkartacağı sözünü verdiği asgari ücretin bizdeki içler acısı halini görüp, vaatler programına koymayanların halktan destek görmesi mucizedir. 1071 TL olduğu söylenen, ilaç ve hastane giderleri nedeniyle çoğu zaman 900 TL’nin bile altına düşen emekli maaşlarını en az 1800 TL yapacağını vaat haline getirmeyenlerin iktidar olması beklenemez. Oysa seçim, bir motivasyon işidir ve eğer sizi motive edecek bir vaatle karşılaşmıyorsanız herhangi bir partinin başarısı için yerinizden kalkmanız neredeyse imkansızdır.
İsteyenler için SYRIZA deneyimi, ciltlere sığacak derslerle doludur. Derslerden birini yıllar önce Sabahattin Ali, “namuslu insan solcu olur” şeklinde vecizleştirmiştir. 11 milyonu yoksulluk sınırının altında, 14 milyonu yoksul olarak yaşayan, geri kalanı ise ucu ucuna denk getiren ve küçük bir azınlık dışında tamamı gelecek kaygısı içinde bulunan halka nasıl bir gelecek vaat edildiği açıklanmadan iktidarın kapısını aralamak imkansızdır.
Unutmamak gerekir ki birbirine benzeyenler değil, diğerlerinden farklı olan halkın dikkatini çeker ve halk, ancak kendisi için adım atacağına inanan partiye oy verir. SYRIZA’nın açtığı kapıdan içeri girecek olan solun bize gelmesi, ancak, böyle mümkün olabilir.