(Not: Derneğimizin kuruluş öyküsü)
BİR YÜRÜYÜŞ EYLEDİK BANAZ’DAN:
Yüzyıllardır bu topraklarda kadın, erkek, büyük, küçük, semah döneriz, saz çalarız, cem ederiz, kurban pişiririz, “hak” için.
El ele veririz, yüz yüze geliriz, omuz omuza veririz, “hak” için
Pınar olur kaynarız, çay olur çağlarız, durulur deniz oluruz “hak” için
Yaşarız coşku ile, cenk ederiz sıtk ile, üretiriz bereket ile, bölüşürüz pay ile, ”hak” için
Köyde, yabanda, yaylada böyle idi yüzyıllarca…
Şimdi kentliyiz, kentle ve kent koşullarında.
Bu modern çağda, bu sınıf gerçeğinin her iki olguyu belirlediği emek, sermaye çağında var olmanın yarınlara kalmanın yolu örgütlenmekle olanaklıdır ancak….
Pir Sultan Abdal Derneği bu gereksinimden doğdu.
İnsanı tanrı belledi, Enel Hak dedi, ona secde etti. Aleviliği bir yaşam biçimi, felsefe ve yol belledi. Mezhebini soranlara; ” Sorma be birader mezhebimizi , biz mezhep bilmeyiz yolumuz vardır.” dedi,Nesimi misali. 1988’de Dikmende küçük bir mekanda doğdu. Pir Sultan Abdal Kültür Derneği tüzüğüne şu kaydı düştü: ”Pir Sultan Abdal’ın yaşam ve felsefesi doğrultusunda sosyal,kültürel çalışmalar yapmak, başta Anadolu Alevi Kültürü olmak üzere, tüm kültürleri yaşatmak, geliştirmek ve yaymanın yanı sıra demokrasi, laik ve insan hakları gibi değerlere sahip çıkmaktır.
”
Image
Pir Sultan Abdal’ı hem Alevilerin Dedesi, Pir’i hem yetmiş iki milletin ozanı,hem de tüm Anadolu halklarının Osmanlı feodal sistemine karşı direnç simgesi olarak tanıdı.
“ Şalvarı Şaltak Osmanlı
Eğeri Kaltak Osmanlı
Ekmede biçmede yok
Yemede ortak Osmanlı”
dedi; çalışmalarında ırk, dil, inanç, cinsiyet ve sosyal görüş ayrımı gözetmeksizin sürdürmeyi ilke edindi.
Demokratik ve Laik bir Türkiye yaratmak için özgür bireylerin, özgür bir ortamda hukuk kuralları çerçevesinde yaşamlarını temin için insan haklarını uygulanır kılmak ve barışı tesis etmek için yola çıktı.
Bu ülkede kimin demokrasiye ihtiyacı var ise onlarla demokratik zeminlerde buluşarak salonlarda, yollarda, meydanlarda bir oldu.
Pir Sultan Abdal’ı çağımıza taşımayı; çağımız değerleriyle yorumlamaya; onun ilkelerini; yaşam felsefesini; insan ve doğa sevgisini genç kuşaklara;kent koşullarında aktarmayı ilke edindi. Bu nedenle Pir Sultan Abdal’ın doğduğu; şiirlerini söylediği oradan kalkarak mücadelesini verdiği Banaz Köyünde Pir Sultanı Anma etkinlikleri düzenlendi.
O yıl etkinlikler,1- 2 Temmuz 1993 Sivas merkez, 3-4 Temmuz Banaz Köyünde yapılmak üzere planlanmıştı. Türkiye’nin en seçkin yazarları , gazetecileri, bilim adamları, ozanları, tiyatrocuları, fotoğrafçıları, semahçıları, halkımız bu nedenle Sivas yollarına düşmüşlerdi.
1 Temmuz günü tüm Sivas bayram yeriydi. Kültür merkezi, Buruciye Medresesi, Kapalı Spor Salonu binlerce insanımızla dolup taşıyordu. Şairler şiir söylüyor, yazarlar kitap imzalıyor, gençler semah dönüyor, bilim adamları konuşuyor idi.
Sivas bir bayram yeriydi. Karikatürist Asaf Koçak, 2 ay önce çizdiği bir karikatüründe aydınlıktan rahatsız olan karanlığın cücelerini hicvediyordu. Ne bilsin di o karikatür gerçek olacak. Tarihin derinliklerinden beri kendini saklaya gelen karanlık güçler,gecenin bekçileri Kerbela’yı, Menemen’i, Maraş’ı, Çorum’u bir kez daha yaşatacaklar. Ne bilsin di tuzak kurmuşlar, örgütlenmişler, cihat çağrısı yapmışlar. Taşları yığmışlar,benzini yığmışlar, kibriti hazır etmişler, ne bilsin di! Ya da bilmişti.
Önce Kültür Merkezi’ne saldırdılar, talan ettiler her yeri. Tiyatro salonundaki 1500 kişi çareler aradılar bu çemberden kurtulmak için. Barikatlar kurdular,taşlara yürekleriyle karşı koydular. Amansızdı,imansızdı düşman. Yüzyılların kiniyle saldırdılar, sazını kırdılar önce, boynuna bir ip geçirip cihat çağrılarıyla sokaklarda sürüdüler Pir Sultan’ı…” Beş yüz yıl evvelinden Yavuz’un yaptıklarını unuttular mı ki buraya geldiler ” diye sordular. Su uyurmuş düşman uyumazmışdı bir kez daha. İrtica hortlamış idi, bir kez daha. Polis seyirci kaldı .” Kurtarın bizi ” çığlıkları yanıtsız kaldı.
Image
Madımak Otelindeydiler o sıra Sivas’ın konukları, misafirdiler kentte, barış için gelmişlerdi, şarkı söylemek şiir okumak, halay çekmek, semah dönmek için gelmişlerdi. Ellerinde kalemlerinden, yüreklerinde inançlarından, kafalarında bilinçlerinden ve ellerinde süpürge sopalarından başka hiçbir şey yoktu…
Barikat kurdular otel girişine, önlerinde yangın tüpü, sırt çantasında türkü dolu son yolculuğuna hazırlanıyordu. Hasret. Ve yangın başladı…
7 saatin sonrası; Vali’nin, Emniyet Müdürlüğü’nün, Alay Komutanı’nın, Başbakan’ın, İçişleri Bakanı’nın Cumhurbaşkanı’nın, tüm insanlığın, tüm Türkiye’nin gözleri önünde işlenen bu cinayet morgda son buldu.
Cumhurbaşkanı “ Halkla devleti karşı karşıya getirmeyin ” dedi
Başbakan ” iyi ki halka bir şey olmadı ” dedi.
Muhalefet Başkanı “ Herhangi bir futbol müsabakasında olabilecek bir olay bu ” dedi.
Ahmet Özyurt, Asaf Koçak, Asım Bezirci Uğur Kaynar, Behçet Sefa Aysan,Belkıs Çakır, Carina Cuanna Edibe Sulari, Erdal Ayrancı, Gülender Akça, Gülsün Karababa, Handan Metin, Hasret Gültekin, Huriye-Yeşim Özkan, İnci Türk, Mehmet Atay, Menekşe-Koray Kaya, Metin Altıok, Muammer Çiçek, Muhibe-Muhlis Akarsu, Murat Gündüz,Nesimi Çimen, Nurcan Şahin, Özlem Şahin, Sait Metin, Sehergül Ateş, Serkan Doğan, Serpil Canik, Yasemin-Asuman Sivri,
Onlar ateşte semaha durdular.
O tarihten sonra semahçılar siyah giyer oldular. Semahlarını Madımaktakiler için döner oldular. Semah yine de döner oldu. Delil yine de yanar oldu. Gençler gençleri karşılar oldu.
Tüm Türkiye bir milyon insan olup 33 Can’ın peşinden Karşıyaka’ya yürüdü, Dikmen’den.
Lanetlenen faşizmdi, lanetlenen legal-illegal-yarı legal güçlerdi. Analar oğullarını vermişti, çocuklar babalarını, kadınlar eşlerini, kardeşler yoldaşlarını bir kez daha Pir Sultan yolunda. Bir kez daha insan hakları, laiklik, demokrasi ve barış için bir kez daha…
Gün toparlanma günüydü, derlenip toparlanma, yeniden örgütlenme bilinçleri tazeleme, karanlıkla hesaplaşma günüydü gün. Gün bir kez daha Pir Sultan Abdal’ı anımsama günüydü.
Bin kez kırdılar dallarımızı
Bin kez budadılar
Yine çiçekteyiz işte
Yine meyvedeyiz.
Sivas unutulmamalıydı. Unutursak hatırlatılırdı çünkü ve unutmak ihanetti,bu nedenle başta Pir Sultan Abdal Kültür Derneğimiz olmak üzere tüm dostlar yurt içinde, yurt dışında, beş kıtada, yedi düvelde Sivas şehitlerini anar olduk. Onlarla birlikte yanar olduk.
Onlarla birlikte iri, diri ve bir olduk.
Sonra mahkeme süreci başladı. Katiller iğrençti. Çember sakallı, cüppeliydi. Arsız ve imansızdı. Mahkeme umarsızdı. Savcı teşhisi koymuştu hemen bir hafta içerisinde: ” Olayda örgüt yok, tahrik var ” diyordu. Madımak Oteli’nin önünde ne idiyse devlet Adliyede de oydu. Yedi yıl sürdü bu hukuk savaşı. Başta Sivas Şehitleri Aileleri olmak üzere, Derneğimiz, Yurt içi ve Yurt dışı Alevi Örgütleri, Barolar Birliği, CHD ve duyarlı tüm yurttaşlar Ankara Adliyesine taşındık 7 yıl boyunca. Israrlı sürdürdük kavgamızı. Sonuç da 33 idam çıktı. Ama şu da bir gerçek ki; yargılanan sanıklar olayın failleri olmakla birlikte, asıl suçlular,bu olayı tezgahlayanlar, planlayanlar, camilerde toplantı yapanlar, bildiri yazanlar, çoğaltanlar, dağıtanlar Madımak Oteli’nin önüne taş yığanlar, yakalanmadı. Kimi aramızda yaşıyor kimi yurt dışında.
Katillerin birçoğu Madımak Oteli’nin külleri arasında izlerini kaybettiler. Savcılar o izleri takip etselerdi belki de yolumuz Susurluk’a, oradan da Şemdinli’ye çıkacaktı.
Sonra Madımak Oteli açıldı, et lokantası olarak…Sanki hiçbir şey olmamış gibi. Biz yine de her 2 Temmuzda ellerimizde karanfiller Madımak Otelinin önünde olduk, şehitlerimizin mezarları başında olduk.
Katliamlar kader değildi. Ne Çorum ne Maraş ne Gazi…
“ Dert bizde derman ellerimizde ” idi. Bu dava “ Divan’a” kalmayacaktı. Bunu sağlamanın biricik yolu ise örgütlenmekti. örgütlülüğümüzü pekiştirmek ve sağlamlaştırmaktı. Yeni şubeler açtık, yayıldık ülkenin dört bir yanına. Varto’dan, Çerkezköy’e, Diyarbakır’dan, Samsun’a ,Tokat’tan,Adana’ya, Antalya’dan, Muğla’dan, İzmir’den, Çanakkale’ye, Bursa’ya, İstanbul’a.
Kongreler yaptık, demokrasiyi işledik. Hizmet için yarıştık. Sivas’ın hesabını sormak için, hırsızlara karşı çıkmak için, sömürüye dur demek için, yetinmedik, tüm Alevi-Bektaşi örgütlerimizin bir çatı altında buluşmasını sağlamak için katkı koyduk, Alevi Bektaşi Federasyonunun kurucu üyesi olduk.
İşte bunun için hedef olduk şeriatçı basına. Manşetlere taşındık haksız yere. Molotoflu saldırılara uğradık, dayak yedik, şubelerimize kilit vuruldu, sınıflardan atıldık, yargılandık, aklandık ve susmadık.
Image
Pir Sultan Abdal Kültür Dergisi sesimiz oldu. Daha ilk sayısında Pir Sultan Abdalca sorduk;
Pir Sultan Abdal’ım der varalım
Anda günahlar görelim
Azrail’den bir soralım
Kendi canım alan kimdir
Uzundu usuldu Dedem’in boyu
Yıldız’dır yaylası Banaz’dır köyü
Yaz bahar ayında bulanır suyu
Çağlar ağlar ağlar Pir Sultan deyu
Ben Musa’yım sen Firavun
İkrarsız şeytani lâin
Üçüncü ölmem bu hain
Pir Sultan ölür dirilir.
Aynı faaliyetlerimizi kararlılıkla sürdürdük. Aleviliğin temel değerlerini ısrarla savunduk, tarihsel kökenlerini titizlikle araştırdık. Yüzlerce bilim adamını konuk ettik sayfalarımıza, dergimizi bir yandan bilinçlenmenin, eğitmenin, araştırmanın ve örgütlenmenin aracı kılarken bir yandan da mücadelenin aracı kıldık.
Dosya konularımız ile bir temel başvuru kaynağı haline getirdik, kalıcı kıldık. Çünkü artık her yer Madımak, her gün 2 Temmuz’du.
Dergimizin yanına bir kardeş yayın daha ekledik, Pir Sultan Gazetesi. Alevilik üzerine oynanan oyunları deşifre ettik. Değerlerimize sahip çıktık. Özel sayılarımızla gündemi yakaladık. Kitaplar yayınladık şeriata karşı. Demokrasi ve laiklik için, Anadolu Aleviliği ve Pir Sultan Abdal için.
Pir Sultan Abdal’ı anmaya devam ettik. Kimi kez silahların gölgesinde kimi kez silahların arasında.
Gazi davası nedeniyle kardeş Alevi örgütleriyle Trabzon’dan başlayan “ Barış, dostluk ve sevgi yürüyüşümüz ” Hacıbektaş’a ulaştı.
Kültürel faaliyetlerimizi hızlandırdık, ödüller verdik. Binlerce gencimizi 30 şubemizde semah,saz ve tiyatro kurslarıyla eğittik. Kültürümüze kazandırdık. Gün oldu söyleştik dostlarla. Gün oldu meydanlarda olduk. Gün oldu yürüyüşlerde aydınlarımızla, gençlerimizle. Gün oldu 1 Mayıs alanlarında olduk. Ezilen,sömürülen işçilerle birlikte. Çünkü emekten yanayız, çünkü haksızlığa karşıyız. Halaylar döndük alanlarda,şarkılar söyledik Pir Sultanca.
Değerlerimizi unutmadık, Hacı Bektaş Veli’yi, Abdal Musa’yı, Hamza Baba’yı andık, Munzur’da Düzgün Babayla buluştuk. Yitirdiğimiz değerlerimizi de unutmadık, Veli San’dı adı ya da Battal Pehlivan. Kimi kez Deniz, Hüseyin, Yusuf, Mahir, İbrahim,kimi kez özgürlük ve demokrasi uğruna yaşamını yitiren binlerce Can, kimi kez Uğur Mumcu, kimi kez Metin Göktepe , kimi kez Nazım Hikmet, kimi kez Hasan Hüseyin, kimi kez Mahzuni.
Hacı Bektaş Veli etkinlikleri dönüşünde Adana yakınlarında bir kaza sonucu güvercin olup Hünkara ulaşan 38 Canımızı da unutmadık. Onları da Şehitlerimiz kervanına dahil ettik.
Yurt sorunlarının peşine düştük. Öbür kardeş örgütlerle birlikle Divriği dağlarına gittik. Boşaltılmış köylere, naçar kalmış köylülere tanık olduk.
Refahiye’ye gittik. Dersim’e giremedik.
Divriği, Karadeniz ve Dersim raporlarının hazırlanmasına katkı koyduk. Buralardaki devlet politikalarını, kanunsuzluğu kamuoyuna taşıdık. F Tipi cezaevi uygulamalarına karşı çıktık, açlık grevlerine yattık, meydanlarda yürüdük.
Mitingler düzenledik dost kuruluşlarla, devletin laik olmasını istedik.
Zorunlu Din Derslerine karşı Diyanet yapılanmasına karşı, radyo ve televizyonlardaki tek yanlı yayınlara karşı, ansiklopedi ve sözlüklerdeki gerçek dışı karalanma ve nitelenmelere karşı yıllarca mücadele ettik. Raporlar düzenledik, dilekçeler verdik, imzalar topladık, davalar açtık.
Parti Genel Merkezlerine gittik. Siyah çelenkler bıraktık. Kimi kez Fetullah Gülen kitapları hediye ettik. Okusunlar da Fethullah Okullarına iltifatlardan vazgeçsinler diye.
Kent koşullarında kültürümüzü yaşatmanın ve yarınlara aktarmanın mekanlardan geçeceğini bildiğimiz için Cem ve Kültürevi inşa ettik Ümraniye, Pendik, Eyüp,Gazi Osman Paşa, Tokat, Kemalpaşa, Sultanbeyli ve Sarıyer’de. Arsalar edindik; Kadıköy’de Samsun’da, Antalya’da, Varto’da, Diyarbakır’da ve Bursa’da. Yeni arsalar peşindeyiz; İzmir’de, Ankara’da, İstanbul’da, Adana’da . Pir Sultan Abdal Parkları açtık. Bornova’da, Narlıdere’de, Çanakkale’de. Banaz’da Anfi Tiyatro’yu tamamladık, 7 km öteden su getirmek, çeşmeler yapmak, çadır alanlarını düzenlemek, asfalt yol yapmak, Cem ve Kültürevinin temelini atmak için kolları sıvadık.
Tüm bunlar kültürümüzü yarınlarda da yaşatabilmek için. İçimizden,dışımızdan bizi asimile edip yok etmek isteyenlere karşı koyabilmek için. Bizi İslam’ın içinde eritmek isteyenlere kaşı koyabilmek için.
Amacımız; ne güneşe karşı ışımak, ne çorak toprağa bir tohum misali düşmek ne de ahmak birine hak bir söz söylemektir.
Amacımız Kürtlerle, Türklerle, Sünnilerle, Hıristiyanlarla bir dağ yamacındaki laleler, çiğdemler, nevruzlar, gelincikler misali, kardeşçe bir arada yaşamaktır.
Yaşamak bir ağaç gibi tek ve hür
Ve bir orman gibi kardeşçesine
Bu sevda, bu yol, bu kavga bizim
Bu yolda; Gelin Canlar Bir Olalım.
PİR SULTAN ABDAL KÜLTÜR DERNEĞİ GENEL MERKEZİ