Deniz Gezmiş’i anmak(*)
6 Mayıs 1972’de Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan ve Hüseyin İnan idam edildiler. İdamlarının üzerinden 37 yıl geçmesine rağmen toplum, bu isimleri unutmadığı gibi efsaneleştirdi de! “Naçiz vücudu” yaşamıyor; ancak, Deniz Gezmiş, bütün fidanlığıyla, döneminin simgesi, bir yurtsever olarak aramızda yaşamını sürdürüyor. Günümüz gençleri, O’na benzemek için özel çaba harcıyor. Giyim modası o kadar sık değişmesine rağmen, “Deniz’in parkası”, ilk sıralardaki gözde yerini hep koruyor.
Türkiye ve idam sözleri yan yana getirildiğinde, bir yandan Adnan Menderes, öte yandan Deniz Gezmiş akla geliyor. Biliyorum; bu ülke, Necdet Adalı ve Erdal Eren gibi 18 yaşını doldurmadan yaptıkları iddia edilen eylemlerden dolayı çoğumuzun adlarını dahi hatırlamadığı nice gencecik insanı da idam sephasına çıkardı.
Her soruna duyarlı!
Türkiye, Cumhuriyet tarihi boyunca 712 kişinin idam edildiği bir ülke özelliği taşıyor. İdam sephasına çıkanların neredeyse tamamını hatırlamıyoruz. Bunlar arasında akıllarda Gezmiş ve arkadaşlarının kalması, üzerinde konuşulmayı hak ediyor. Ancak, hakkını teslim etmek gerekiyor ki, Deniz Gezmiş ve arkadaşlarının, bilerek, parmak bile kanatmadıkları biliniyor. Bütün yaptıkları, halkın mutluluğu, ülkenin bağımsızlığı için hayatını orta yere koymak; işte efsaneleşmelerini de bu gerçek sağlamış bulunuyor.
Çorum Belediye işçilerinin Taksim Anıtı’na çelenk koyduklarında yanlarında Deniz var; ABD‘nin Kıbrıs’a ilişkin tutumunu protesto eyleminde de! Bağımsız Türkiye yürüyüşünde en önde; 6. Filo’nun denize dökülmesinde başı gene o çekiyor. Kendisini yakalamaya gelen polislere ateş açtığı sırada elinden yaralanan kadının tedavi edilmesi için para vermesiyse ölümün kapısını aralamışken bile başkasının derdiyle ne kadar halvet olduğunu gösteriyor. Belki de bu yüzdendir Can Yücel, O’nun için yazdığı şiirde, “Aşk olsun sana çocuk, Aşk olsun/ Acıyorsam sana anam avradım olsun!” demişti.
Deniz Gezmiş’in gençler arasında yarattığı saygınlık arttıkça yetkili mercilerde de tuhaf bir kompleks oluşuyor. Geçen yıl ki Deniz Gezmiş, Mahir Çayan ve İbrahim Kaypakkaya için yapılan anmalara katılanlar için “suçu ve suçluyu övme” gerekçesiyle dava açılması da, böyle bir kompleksin varlığına işaret ediyor. Haklarında dava açılanların bir kısmı 60’ına merdiven dayamış olması da göz önüne alınırsa, Türkiye’nin içinde bulunduğu ruh halini resmetmemiz kolaylaşıyor. Ha bu arada, idam edilmeseydi, Deniz Gezmiş de şimdilerde ’60’li yaşları geride bırakmış olacaktı.
Mezarını ziyaret edenler hakkında dava açmak, hala, Denizlerden korkmak anlamına gelmiyor mu? İdam edileceği günü beklerken, son isteğinin bir bardak demli çay ve Rodrigo’un Gitar Konçertosu olan birinin, idam edilişinin üzerinden 37 yıl geçmesine rağmen korkuluyor olması nasıl yorumlanabilir acaba? Bu ülkenin kronik hale gelen sorunlarının çözümü için yola çıkan birini idam ederek, sorunlardan kurtulmanın mümkün olmadığının en iyi kanıtını, Cumhuriyet’in yakın tarihi oluşturuyor.
Koruyanlar idam, ihlal edenler baş tacı!
Deniz Gezmiş ve arkadaşları, Anayasayı ihlal etmekle suçlanmıştı. Savunmasında, kendilerinin Anayasayı savunduğunu; Anayasayı asıl ihlal edenlerin kimler olduğunun bilindiğini söylemişti. İhlal ettikleri iddia edilen Anayasa ’61 Anayasasıydı. Onları bu suçlarından dolayı idam sephasına gönderen bu ülke, 12 Eylül 1980’de söz konusu Anayasayı son fıkrasına kadar ihlal eden darbecileri uzun süre alkışladı. Yetinmedi; darbecilerin hazırladıkları ’82 Anayasasına da yüzde 92 oranında evet oyu verdi. “İhlal etmedim, korudum” diyeni asmak; ihlal edeniyse baş tacı etmek… İnsana, “bu ne yaman çelişki?” dedirtiyor.
Komik olan da şu: ’82 Anayasanın 64 maddesi 83 kez değişikliğe uğratıldığı halde hala kısmi ya da topyekün değiştirilmesi gündeme getiriliyor. Halkın yüzde 92’sinin onay verdiği Anayasa, anti demokratik olduğu gerekçesiyle şimdilerde değiştirilmek isteniyor. Oy verip onaylayanların oy vermeyip reddedenleri “vatan haini” olarak gördükleri dönemler geride kaldıysa da, söz konusu Anayasaya oy vermeyenler hala “tu kaka” olarak görülebiliyor. Yalnızca bu bile bu ülkeyi yönetenler başta olmak üzere, toplumsal özeleştiriye ihtiyacımız olduğunu gösteriyor.
Özeleştiri yapmamız gereken konuların başında Deniz Gezmiş ve arkadaşlarının idamları geliyor. Özeleştiri yapma erdemini gösterdiğimiz an, haksız yere idam sephasına çıkardığımız Deniz Gezmiş ve arkadaşlarının mücadelesini anlamış oluruz. Onların işaret ettiği Kıbrıs sorunu, Kürt meselesi, demokratik hak ve özgürlükler bağlamında Anayasa problematiği hala devam ettiğine göre, sahici bir özeleştiri gerekiyor. Toplumun vicdanı olmak bunu hatırlatmayı gerektiriyor!
Kaynak Yüksel IŞIK