Gazi 20 yıldır adalet bekliyor: Ölsek dahi bu dava sürecek
Gazi Katliamı’nda kızları Zeynep’i yitiren Poyraz ailesi “O dönem Çiller, devlet için kurşun atan da yiyen de kahramandır diyordu. Erdoğan ise bugün Gezi olaylarında polise ben emir verdim, polis kahramandır, diyor. Bugün de bu acılar yaşanmasın diye sokaktayız.”
OLGU KUNDAKÇI olgukundakci@birgun.net
Gazi katliamının ardından geçen 20 yılda katliamda yakınlarını kaybeden ailelerin acıları dinmedi, adalet arayışı ise hâlâ sürüyor… 12 Mart 1995’te Gazi Mahallesi’nde üç kahvehane ve bir pastanenin kimliği belirsiz kişilerce taranması ardından çıkan olaylarda 22 kişi hayatını kaybetti, resmi kayıtlara göre 300 kişi yaralandı, ancak sorumlular hala yargılanmadı. Bugün davanın zamanaşımına uğraması gündemdeyken aileler adalet taleplerini bir kez daha yineliyor. Katliamda kızları Zeynep Poyraz’ı kaybeden Poyraz ailesi Gazi katliamını ve 20 yıllık adalet mücadelelerini BirGün’e anlattı.
‘NE MALUM Kİ YARIN SİVAS…’
12 Mart 1995 akşamı İstanbul’da çoğunlukla Alevilerin yaşadığı Gazi Mahallesi’nde Öntaş, Dostlar, Yavuz kahvehaneleri ile Sarıoğlu Pastanesi, mahalleye giren araçlardan açılan ateşle tarandı. Kimliği belirsiz kişilerce bir taksinin içinden yapılan saldırı sonucunda Halil Kaya isimli Alevi dedesi hayatını kaybederken beşi ağır 25 kişi yaralandı.
Zeynep Poyraz, o akşam Sarıyer’de oturdukları evlerinde annesini uyandırarak acı haberi verdi. Anne Menekşe Poyraz, “Televizyonda mahallenin tarandığı, Halil Dede’nin öldürüldüğü söyleniyordu. Gidelim, dedi Zeynep. Karşı çıktım, gitmeyeceğim, dedim. Yakama yapıştı. Bak daha Sivas’ın üstünden iki yıl geçmedi, dedi. İnsanları yaktılar. Ne malum ki yarın Sivas sana gelmez anne, dedi. İnsanlar birbirine sahip çıkmalı, dedi.”
BİNLER SOKAKLARA DÖKÜLDÜ
O gece Gazi Mahallesi’nde binlerce kişi sokaklara döküldü. Poyraz ailesi de komşularıyla birlikte Sarıyer’den mahalleye doğru yola çıktı. Gazi Cemevi önünde gece boyunca bekleyen binlerce kişilik kalabalık, polisi saldırıya kayıtsız kaldığı için protesto ediyordu. Menekşe Poyraz, mahalleye geldiklerinde karşılaştıkları manzarayı şöyle anlatıyor:“ Gazi mahallesine giderken binlerce insanın mahalleye doğru yürüdüğünü görüyorduk. Mahalleye geldiğimizde Cemevi önünde çok büyük bir kitle vardı. Polisler insanları almış, insanlar yürüyerek karakola gidiyorlar, polis tarafından alıkonan insanları geri almak istiyorlar. Sakallı birisi çocukların ellerine demir veriyor, taş veriyor işyerlerini kırdırtıyor”
‘ORGANİZE BİR KATLİAM’
Cemevi önünde toplanan kalabalığa sabaha karşı olay yerine gelen panzerden ateş açıldı, Mehmet Gündüz adlı yurttaş vurularak hayatını kaybetti. Zeynep’in babası Cemal Poyraz, “Devletin organize bir şekilde o katliamın senaryosunu nasıl yazdığı yaşananlara baktığımızda ortada” diyor. Baba Poyraz, “Akşam kahvehaneler taranıyor, saldırganlar polis kontrolünde uzaklaşıp gidiyorlar. Rehin aldıkları taksiyi alıp tepede taksiciyi taksiyle beraber yakıyorlar. Gece saat 4’e yaklaştığında, Gazi Cemevi önünde insanlar Halil Kaya’nın cenazesi için bekliyor. İçeride yaralılar var, kimse korkudan yaralıları hastaneye götüremiyor. Ortam tam sakinleşmişti ki sabaha karşı saat 4 gibi herkesin tam dağıldığı sırada iki panzer geldi. Mehmet Gündüz’ü hepimizin gözlerinin önünde vurdular. Altı kişi ise yaralandı. Öyle bir zaman ayarlamışlar ki insanlar tekrar, o iki cenaze için toplanmaya başladı.”
Ertesi gün sabah saatlerinde binlerce Alevi yurttaş Gazi Mahallesi’ne akın etti. Ölülerinin hesabını sormak için mahallede toplananların sayısı 15 bini buluyordu. Kalabalığın arasında Cemevi önünde toplanan binlerce kişi yaşanan saldırıyı ve polisin tutumunu protesto etmek için karakola yürüdü. Çevik kuvvet ve özel timlerle desteklenen polis gruba ateş açtı. Yaşanan çatışmada o gün 15 kişi hayatını kaybetti.
‘GİTME DEDİM, DİNLEMEDİ’
Zeynep Poyraz da o gün televizyonda amcasını kanlar içinde görmesinin ardından Gazi’ye gitmişti. Anne Poyraz Zeynep ile son konuşmalarını anlatıyor: “Saat 12’de Zeynep çalıştığımız marketi aradı. Amcamı kanlar içinde gördüm, ben Gazi’ye gidiyorum, dedi. Gitme dedim, bağırdım. Sıkıyönetim vardır. Sizi alırlar, dedim. Dinlemedi. Saat dört buçukta eşim içimde bir sızı var, dedi. Zeynebime bir şey olmasın… O an telefon geldi. Zeynep’in vurulduğu haberini verdiler. Gureba Hastanesi’ne gittik. Doktorlara koştum. Hemşire, ağlayarak evet teyze, dedi. Zeynep öldü.”
Baba Poyraz, Zeynep’in gözü görmeyen bir arkadaşını kurtarmak için sürüklemeye çalışırken arkasından vurulduğunu söylüyor. Poyraz, “Sen devletsin, bu kahvehaneleri tarayanlar kimlerdir, arayıp bulman lazımken bütün sokakları kuşatarak, her tarafa polis yerleştirip halkı esir alarak, çocuk demeden; genç yaşlı demeden ölümüz ikiyken on yediye çıkarttılar. Ölü çocuklarımızı bacaklarından, kollarından tutup tekmeleye tekmeleye çöp konteynırlarına attılar. Polis, ölsün bu kızıl komünistler diye hastaneye sokmadı yaralıları, insanlarımızın birçoğu kan kaybından yaşamını yitirdi. Hukuk devletinde bunlar yaşanabilir mi?” diye isyan ediyor.
‘BİTMEYEN MÜCADELE’
Aile, Zeynep’in ölümü ardından, kendilerini sonu gelmeyen bir adalet mücadelesi içinde bulduklarını anlatıyor. “Ailelerle yan yana geldik” diyor Baba Poyraz, “Biz 20 yıldan beri, adalet dedik, hukuk dedik. Belki bir gün bunlar vicdana gelir, bizim cellatlarımızı yargılarlar, diye mücadele ettik” diyor. Yapılan otopsiler sonucu ölen 17 kişiden yedisinin polis mermisiyle hayatını kaybetmesinin belirlenmesi ardından açılan dava, davanın Trabzon’a taşınmasıyla yollarda uğradıkları saldırılar, yalnızca iki polisin ceza alarak onların da cezalarının ertelenmesiyle davanın nasıl üstünün örtüldüğünü anlatıyor: “Trabzon’a o zor koşullar altında giderken saldırılara uğrardık. Kadın çoraplarına taş koyup fırlatırlardı, arabaların camları inerdi aşağı… Polis örgütlüyordu, ülkücüler saldırıyordu… ‘Çatlı ölmez vatan bölünmez’ sloganları… Adliyeye girerdik. Katillerin yakınlarını oturtur, bizi ayakta tutarlardı… Tepemizde helikopterler, uzun namlulu silahlarla anmalarımızı bile yapmamıza izin vermediler. Bize bunları yaşattılar… Mahkemeden bir şey çıkmayacağını biliyorduk. Aslında dava çok netti, saldırı yapanlar, ne niyetle yaptıklarını, halkı nasıl sokağa döktükleri her şey ortadaydı… Ancak devlet tamamen taraf oldu bu davaya. Devlet tarihimize baktığımızda hep Alevi’lerin katliamlarıyla bugüne kadar gelinmiştir. Gazi katliamı, bir Sivas’ın, Maraş’ın, Çorum’un devamıdır.”
‘MEZARIMIZI BİLE KIRDILAR’
Anne Poyraz, kızı Zeynep’in mezarının saldırıya uğrayarak üç kere kırıldığını anlatıyor. Gazi katliamının ardından gözaltına alınıp işkenceyle öldürülen Hasan Ocak’ın ailesiyle ortak yaptırdıkları mezarın polisler tarafından hukuksuz bir biçimde alıkonuluşunu… Baba Poyraz aradan 20 yıl geçmesine rağmen, değişen bir şey yok, diyor: “O dönem Çiller, devlet için kurşun atan da yiyen de kahramandır diyordu. Erdoğan ise bugün Gezi olaylarında polise ben emir verdim, polis kahramandır, diyor. Değişen bir şey yok. Bu acıyı biz yaşadık. 20 yıldır biz sokaklardayız. Bu acıyı başkaları yaşamasın diye mücadele ediyoruz. Gazi davasını devlet belki bitirebilir zaman aşımından dolayı, ancak bizim için bu dava asla kapanmaz. Biz ölsek dahi çocuklarımız, torunlarımız bu davayı yaşatacak.”